Ellili yaşlarının başındaki boşanmış Rémy, hastaneye yatırılır. Rémy’nin eski eşi Louise, başarılı bir maliyeci olan oğulları Sébastien’dan Londra’daki son derece cazip işini bırakıp eve dönmesini ister. Sébastien tereddüt eder; babasıyla ikisinin uzun yıllardır birbirlerine söyleyecek lafları kalmamıştır pek. Ancak insafa gelerek, annesine yardım edip babasının ölümcül kanserle mücadelesini desteklemek üzere Montreal’e uçar. Sébastien gelir gelmez yeri göğü birbirine katar, ilişkilerini devreye sokar ve Rémy’yi bekleyen sıkıntıları azaltmak uğruna, akla gelebilecek her şekilde sistemi zorlar. Babasının geçmişine damgasını vurmuş neşeli ekibi de, yani akrabaları, dostları, eski metresleri, onun yatağının etrafında toplar. Bu “barbar istilâları” çağında bu insanlar ne hale gelmişlerdir? O eski günlerin fütursuzca davranışları, dostluğu ve farfarası hâlâ yerli yerinde midir? Mizah, zevk düşkünlüğü ve arzular hâlâ düşlerini süslemekte midir?