İspanya’nın liman kenti Vigo’da geçen bu hikâye, her gününü Pazar günüymüş gibi yaşayan, Pazartesi’lerini güneş altında geçiren insanları anlatıyor. Vigo uzun zaman önce tarıma sırt çevirmiş ve onun orantısızca büyümesine bununla beraber de göçmenler ve işçilerle dolmasına yol açan endüstrinin yaygınlaştığı bir şehre dönüşmüştür. Düşlerini gerçekleştirememiş bir grup orta yaşlı arkadaş, işsizlikle mücadele etmenin umutsuzluğunun üstesinden gelmeye çalışmaktadırlar. Şehirin tersanesindeki, onlar için büyük önem taşıyan, işlerini kaybeden bu adamlar günlerini El Naval adlı bir barda geçirip hatıraları yadeder, felsefe yürütür ve şimdiki durumları hakkında dertleşirler. Huysuz Santa kendine acımayı reddedip bu duruma aldırmıyormuş gibi davranmaktadır. José karısının onu terk edeceğinden korkmaktadır. En yaşlıları Amador’un başına gelmiş olan da budur, ama o herkesi karısının seyahatten bugün yarın döneceği konusunda ikna etmeye çalışır. Lino ise iş bulma umudundan vazgeçmeyi reddeder.